Yazılar

DURUŞ TİPLERİ VE BOZUKLUKLARI

ÇALIŞMA SIRASINDAKİ DURUŞ TİPLERİ 

 

Çalışırken yaygın olarak 5 tip duruş biçimiyle karşılaşıyoruz. Bu, duruş biçimlerinin hiç birine doğru denilemez. Her birinin kendine göre avantaj ve dezavantajları vardır. Önerilen, sürekli duruş biçiminin değiştirilmesidir. 

Öne eğilimli oturuş: Bazı insanlar koltuklarının ucunda ya da öne eğilimli oturmayı tercih ederler. Bu oturuş biçiminde, dizler düşüyor. Böylece pelvis üzerinde pozitif bir etki yaparak, daha dik bir pozisyona teşvik ediyor; omurgada kamburluk oluşmasını engelliyor. Bununla birlikte bütün yük ayaklara ve bacaklara transfer edilerek, rahatsızlıklara ve yorgunluğa sebebiyet veriyor. Koltuğun ucunda oturmak, kalça üzerinde şiddetli baskı yaratıyor. Bu duruş biçimi ancak pelvis destekleyicisiyle kişiye rahatlık sağlayıp, avantaja dönüştürülebiliyor. 

 

  • Arkaya yaslanarak oturuş: Bu oturuş biçimiyle gövdeyle kalça arasındaki açı açılıyor; hem dolaşıma hem de sindirime yardımcı oluyor. Vücudun üst bölümündeki yük koltuğa aktarılıyor ve omurganın alt bölümü, daha az yükü desteklemek zorunda kalıyor. Bu da sırttaki yükü yüzde 20 oranında azaltıyor. 

 

  • Çapraz bacak: İlk bakışta çok fonksiyonel bir duruş biçimi olarak gözükse de; ağırlığın kalçanın bir tarafında toplanması, o bölgede yorgunluk hissedilmesine sebep oluyor. Bu yüzden rahatsızlık duyuluyor. 

 

  • Ayakta durma: Bu pozisyon en sağlıklı duruş biçimi. Sırt optimal şeklinde, gövde ve boyun dengedir. Fakat ayakta duruş biçiminde bütün yük kalça, diz ve ayaklar üzerine bindiğinden kalbin ve damarların çalışmasında güçlük meydana getirerek, kanın ayaklardan geri dönüşünü kısıtlar. Tüm pozisyonlar gibi bunda da aşırıya kaçılmamalıdır. 

 

  • Stabilize edilen desteksiz duruş: Sırt desteksiz ve kolçak desteksiz çalışma koltuğu üzerinde oturan kişilerde iki çeşit duruş gözlenir: 
  • İleri doğru eğilerek kollar üzerine ve üst baldırlar üzerine dayanma, 
  • Geriye doğru eğilerek parmakları çaprazlayıp dizler üzerinde birleştirme. 

Diğer desteksiz pozisyonlara göre daha az kas gücü gerektirmesine rağmen bu iki duruşta sırtın alt kısmındaki disklere yüksek baskı uygulanır ve rahatsızlıklara sebep olur. 

 

AKTİVİTELERE GÖRE DURUŞ BİÇİMLERİ 

Duruş değişikliği rastlantısal değildir. Bir aktiviteden diğerine geçerken oturma pozisyonlarında değişiklikler meydana gelir. Bu kadın ve erkeklere göre değişse de yaygın olarak bilinen hareket biçimleri vardır. 

 

  • Okuma duruşu: İki ana okuma pozisyonu vardır. Birincisi, öne eğilimli duruş, kitap ve kollar masanın üstündedir. İkincisi, arkaya yaslanarak kitap elimizdedir. Öne eğilimli duruş biçiminin birçok zararları vardır. Sırtın alt bölümünde kyphosise sebep olur. Boyuna ve sırtın üst bölümündeki kaslara yüklenildiği için bir süre sonra bu bölgelerde rahatsızlıklar başlar. Kollar masaya dayandığında ulnar sinirlerinde baskı meydana gelir. 

 

Oysa arkaya yaslanarak okuma biçimi daha çok tercih edilir. Sırtın alt bölümü daha sağlıklı bir konumda olup, baş öne doğru eğildiğinden daha çok dengededir. Bu pozisyonda da hissedilen rahatsızlık kollardaki ağrıdır. 

 

  • Yazma duruşu: Yazma pozisyonu, kişinin duruşunu okuma pozisyonuna göre daha çok etkiler. En yaygın olan yazma pozisyonu öne doğru olandır. Bu pozisyonda kişi okuma pozisyonuna göre daha dik oturur. 

Dik oturduğunda sırt desteklenmiyorsa sırtın alt bölümünde bir süre sonra yorgunluk meydana gelir. 

 

  • Klavye kullanma duruşu: Özellikle günümüzde tüm şirketlerin işlerini internetle yürütmesi çalışanları bu duruş biçimine daha da yöneltmiştir. Bu pozisyon kişileri daha az hareket etmek zorunda bırakır. 

Gün içinde alınan gönderilen mailler, dosyalama, toplantılara bilgisayarlarıyla katılma sürekli bu duruşta olmayı gerektirir. Yapacakları hareket biçimleri tamamen kendi isteklerine bağlıdır. Klavye kullanımındaki pozisyon sırasında, dirsekle bilek arasındaki destek, gövdenin duruşunu belirlemede önemli rol oynar. Kolçak desteği olmaması durumunda yığılmış bir duruşla sonuçlanır. Çünkü kolların yükünü üst gövde ileri ve aşağı doğru çeker. 

 

İşyerinde keyif ve işte eğlence üzerine araştırma yapan uzmanlar şu yedi başlıkta birleşiyorlar. Onlara göre işte eğlence:

 

  • Sıkıntı ve yorgunluğun hissedilmesini engelliyor.
  • İnsanın sosyal ihtiyaçlarının tatmini için gerekli.
  • Yaratıcılığı ve yardımseverliği arttırıyor.
  • İletişimi ve ilişkileri güçlendiriyor.
  • Değişime çabuk uyum sağlanmasına yardımcı oluyor.
  • Çatışmalara ve gerginliklere mola veriyor.

 

İşi zevksiz hale getirmek için neler yapabileceğinizi de öğrenin:

  • Şirketin politika ve yaklaşımlarını herkese benimsetecek bir atmosfer yaratın ve bilgiyi sürekli akıllarına sokun. Böylece otoriter olun.
  • Belirsiz beklentiler yaratın. Böylece gizemli olun.
  • Gereksiz kurallar koyun. Böylece etik olun.
  • Verimsiz ve ucu bucağı görünmeyen toplantılar yapın. Böylece şovmen olun.
  • Kötü ve iyi performansı eşit şekilde ödüllendirin. Böylece adil olun.
  • İnsanlardan kapasitelerinin altında iş isteyin. Böylece insancıl olun.
  • Sadece olumlu geri bildirimde bulunun. Böylece babacan olun.

 

O halde ne yapmalı ki iş yerinde keyif ve eğlence olsun?

  • İnsanlara seçme şansı verin.
  • İşi siz vermeyin, onların işin peşinden koşmalarını sağlayın.
  • Sorunluluk almak ve liderlik etmek için onları cesaretlendirin, bir adım geride durun.
  • Mizahın ve eğlencenin gücünü yadsımayın.
  • Yaratıcı ve eğlenceli bir çalışma ortamı yaratmak için de yaratıcı ve eğlenceli olun. 

 

HAFTALIK PROGRAM
PAZARTESİ: Haftaya B vitamini içeren besinler yiyerek başlayın. Nedeni, B vitaminlerinin enerji için gerekli olmasıdır. Ton balığı, somon, kılıçbalığı, tavuk, fasulye, mısır, arpa ve esmer buğday gibi kepekli gıdalar B vitaminleri açısından zengindir. Eğer stresli ve yorgun hissediyorsanız B vitamini takviyesi de işe yarayabilir. 
SALI: Enerji seviyesi için bir diğer önemli şey de uykudur. Bu nedenle, akşam yemeğinde, patates, makarna, pilav ya da ekmek gibi besinler tüketin. Bunlar nişasta içerdiğinden vücutta açığa çıkmaları daha yavaş olur ve bu da uyumanıza yardımcı olur. Ayrıca her gün aynı saatte yatıp kalkmaya çalışın. Bu, vücudunuza enerji vererek onu ritme sokar.
ÇARŞAMBA: Öğlenleri evden ya da ofisten çıkıp kısa bir yürüyüş yapmak gibi bir alışkanlık geliştirmeye çalışın. Gün ışığı, enerji seviyelerini kontrol eden hormonlar üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Eğer gününüzün çoğunu kapalı mekânlarda geçiriyorsanız, fazla gün ışığı görmüyorsunuz demektir. Bu da kendinizi tükenmiş hissetmenize yol açar. 
PERŞEMBE ve CUMA: Bisküvi, kek ve tatlı gibi besinlerden uzak durun. Bu ürünlerde bulunan bol miktardaki şeker, kan şekeri seviyenizin birden zıplamasına neden olur. Ancak yükseldiği gibi çabuk da düşer. Pankreasınız da buna karşılık olarak yüksek dozda insülin salgılar. Bu, kendinizi iyice bitkin hissetmenize yol açar.
CUMARTESİ: Diyetinize daha çok C vitamini, magnezyum, demir ve çinko dâhil edin. Çünkü bunlar bol enerji verir. Turunçgiller, biber, patates, brokoli ve kivide bol miktarda C vitamini bulunur. Yumurtanın sarısı çinko açısından zengindir. Tahıllar ve mercimekse bol miktarda demir içerir. Yeşil sebzelerde de magnezyum vardır.
PAZAR: Uykuyu fazla kaçırmayın. Araştırmalar, fazla uykunun kendinizi daha yorgun ve uykulu hissettireceğini gösteriyor. Bu nedenle kalkın ve egzersiz yapın. Her ne kadar kanepede pineklemek çok çekici gibi görünse de, kendinizi daha yorgun hissettirmekten başka işe yaramaz. Egzersiz yapmak zor gelecektir ama sonunda kendinizi ne kadar enerjik ve iyi hissedeceğinizi düşünmeye çalışın”.